Arapça'da "cihâd" kelimesi; bir amaca ulaşabilmek için,
        kişinin elinden gelen her türlü çabayı sarfetmesi
        anlamına gelir. "Kutsal savaş" ile eş
        anlamlı değildir. Bundan daha geniş bir anlamı
        vardır ve her türlü çabayı içerir. Savaş,
        cihadın bir bölümü veya yerine göre bir safhasıdır.
        Dille, kalemle, malla veya bizzat savaşa katılarak Allah
        yolunda yapılan tüm mücadeleler, hatta kişinin;
        Allah'ın emirlerini yerine getirme hususunda kendi nefsiyle mücadelesi,
        ıstılah olarak cihâd kavramına girer.
        "Emîr" ise, bir kavmin veya memleketin başı,
        reisi, genel vali ve ordu komutanı gibi anlamlara gelir.
        Buna göre "cihâd emîri"; cihâdı başlatmak
        veya yönetmekle görevli kimse dernektir. Duruma göre, devlet reisi bu
        işi yürütebileceği gibi, kendi yerine bir
        başkasını görevlendirmesi de mümkündür. Bu durumda
        "veliyyü'l-emr=(devlet reisi)"nin, savaşta askeri sevk
        ve idare etmesi için ordunun başına tayin ettiği kimseye
        "cihâd emîri" denir. (Maverdî, el-Ahkâmü's-Sultâniyye,
        37; Ö. N. Bilmen, "Istılahatı Fıkhiyye Kamusu
        ", III, 341).
        Savaş için tayin edilen kumandanın makamına
        "İmâre ale'l-Cihâd = Cihâd Emîrliği" denir.
        Cihâd emîrliği iki kısımdır; Biri "imâret-i
        hâssa (özel anlamda emîrlik)"tir ki, yalnızca orduyu
        idareye ve harp işlerini yönetmeye mahsustur. Diğeri,
        "imâret-i âmme (genel emîrlik)"tir. Savaşı idare,
        ganimet mallarını taksim, barış sözleşmesi
        imzalama gibi bütün cihâd işlerini kapsayan emirliktir. (Mâverdî,
        a.g.e., 37; Ö. N.B. a.g.e., III, 341)
        Harbe lüzum görülüp de bir ordu veya bir seriyye gönderileceği
        zaman "veliyyü'l-emr"in ilk yapacağı iş,
        bunların başlarına bir "emîr (komutan)" tayin
        etmektir. Çünkü askeri sevk ve idare etmek, yönetimindekileri
        gözetmek, orduda birlik ve beraberliği sağlamak, gerekli hükümleri
        uygulamak için bir "emîr"e ihtiyaç vardır. Zira her hâdisede
        devlet başkanına müracaat edilmesi bir takım
        zorlukları doğurabilir. (Ö. N. Bilmen, a.g.e., III, 361)
        Savaş; cesaret, iyi bir sevk ve idare, ganimetleri taksim
        hususunda hakkı koruma, güvenilir olma, hesap ve yazı bilme
        gibi hasletlere dayanır. Bu yüzden devlet başkanı; bu
        iki görevi (savaşı yönetme, ganimetleri taksim) bir
        şahsa verebileceği gibi, ayrı ayrı kimselere de
        verebilir. Bu konuda ehliyet ve ihtisas aranır.
        Şayet "veliyyü'l-emr", ganimetlerin taksimini
        "emîr-i harb (savaş emîri)" ile "emîr-i kısmet
        (ganimeti paylaştırma emîri)" olmak üzere, tayin edeceği
        iki şahsa verirse, bu hususta bunlardan herhangi biri yalnız
        başına hareket edemez; taksimi birlikte yapmaları
        icabeder.
        "Cihâd emîrliği"ne tayin edilecek zatın; adil,
        iyi bir yönetici, savaş siyasetini bilen, harb usulüne âşinâ,
        helâl ve haramı tanıyan, şefkat ve cesaretle
        muttasıf tehlikeleri umursamaz bir şekilde atılmaktan
        sakınan biri olması gerekir. Zira bu özellikleri taşımayan
        bir kimsenin, "emîr" tayin edilmesiyle umulan faydalar sağlanamaz.
        Harbe kumandan tayin edilen zat, ordu içinde bulunma ihtimali olan
        casusları ve askerin maneviyatını bozacak zararlı
        davranışlarda bulunabilecek şahısları
        temizlemesi, orduyu teftiş ve kontrol etmekle meşgul
        olması icabeder.
        "Emîr"in soy ve fikir bakımından kendi soy ve
        fikrinde olanlara kendi mezhebinde bulunanlara meyletmemesi, soy, fikir
        ve mezhepte ayrı olanlara sırt çevirmemesi: ufak tefek bazı
        hâdiselere gereğinden fazla önem verip işi büyütmek
        suretiyle ihtilaf ve ayrılıklara yol açmaması
        gerekir." (Mâverdi, a.g.e., 39)
        "Cihâd emîri", devlet başkanının
        vekilidir. İslâm'da devlet başkanına itaat bir görev
        olduğu gibi; onun vekiline de itaat bir görevdir. Hatta fertler,
        emîrin emrettiği veya yasakladığı şeylerin
        faydalı olup olmadıklarına bakmaksızın ona
        itaat etmeleri gerekir. Çünkü bu şekilde içtihada dayanan
        hususlarda devlet başkanı veya vekiline itaat gereklidir.
        Meselâ: Emîr, orduyu teşkil eden su
        taşıyıcıları, sağ cenah temsilcileri, sol
        cenah temsilcileri vb. gruplara "hiç birinin harp halinde diğerine
        yardım için bulunduğu noktayı terketmemesini"
        tenbih edecek olursa, bu grupların yerlerinden
        kımıldamamaları gerekir. İsterse bu gruplardan
        birinin düşman tarafından yenilgiye
        uğratılmasından endişe duyulsun (Ö. N. Bilmen,
        a.g.e., III, 362)
        "Emîr"in emrettiği veya yasakladığı
        şeylerin Allah'a karşı bir masiyet yahut helâk olmayı
        gerektiren, uygun olmayan bir davranış olduğu herkes
        tarafından kabul edilirse, bu takdirde kendisine itaat gerekmez.
        Çünkü Yaratan'a karşı gelmeyi gerektiren hususlarda,
        yaratılana itaat edilmesi caiz değildir. "Üstün, kanuna
        aykırı emirlerine uyulmaz" kuralı mâlûmdur. Buna
        rağmen böyle masiyeti gerektiren bir emir veya yasaklama durumunda
        sabır ve tahammül gösterilir, isyandan kaçınılır.
        Yukarda anılan durumlar, müslümanların, kendilerinden
        olan bir yönetici (veliyyü'l-emr) tarafından yönetildikleri
        dönemlere mahsustur. Ülkeleri istilaya uğramış,
        başlarına tâğutlardan biri geçmiş olan müminlerin
        eli kolu bağlı oturmaları kendilerine yakışmaz.
        Bu durumda da bir cihad emirinin başkanlığında cihad
        etmeleri üzerlerine farzdır. Cihadı terketmeleri
        Allah'ın emirlerine karşı gelmek demektir. Bu
        cihadın mutlaka silâhla yapılması da şart
        değildir. Zamanı gelinceye kadar; dille, kalemle,malla, ve
        akla gelebilen her türlü vasıta ile yapılabilir. Tâ ki
        müminler, aralarından kendilerine önderlik yapacak birini hazırlayıp,
        onun etrafında birlik olsunlar. Böyle biri görev yüklenince de
        ona muhalefet etmek, yahut ona yardım etmemek cihadı terketmek
        demektir. Normal zamanlarda devlet reisine itaat nasıl farz ise, bu
        durumda da müminlerin çevresinde birleştikleri "lider"
        yani cihad emirine itaat farzdır.