İslâm'da çocuk, prensip olarak kadının evli
        bulunduğu erkeğe nisbet edilir. Doğuran kadın,
        annesi; nikâhlı koca da babası olur. Bu yüzden, evlâtlık
        anlamına gelen Arapça "da'y" tâbiri, nesebi başkasına
        ait olan çocuğu bir başkasına nisbet etmek anlamına
        gelir.
        İslâm'dan önce Araplar arasında evlât edinme anlayışı
        vardı. Bizzat Allah Resulu de Zeyd'i evlât edinmişti. Bu,
        şöyle olmuştu: Zeyd bin Hârise çocukken Esir edilmiş,
        onu Hakim b. Hizâm, teyzesi Hatice için satın
        almıştı. Hz. Hatice Allah Resulu ile evlenince, onu
        kendisine hediye etmişti. Daha sonra babası ve amcası
        Zeyd'i isteyince Resulullah (s.a.s.) onu muhayyer bıraktı. O
        da Peygamberimizi tercih etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber Zeyd'i azât
        edip, evlâtlık edindi. Onu "Muhammed'in oğlu Zeyd"
        diye çağırırlardı. Daha sonra evlâtlığı
        kaldıran âyetler geldi:
        ''...Allah evlâtlıklarınızı öz oğullarınız
        gibi tanımadı. Bunlar sizin dillerinize
        doladığınız boş sözlerdir. Allah gerçeği
        söylemektedir; doğru yola O eriştirir" (el-Ahzâb,
        33/4).
        ''Evlâtlıkları babalarına nisbet edin; bu, Allah
        katında en doğru olandır. Eğer babalarının
        kim olduğunu bilmiyorsanız bu takdirde onları din
        kardeşi ve dostlarınız olarak kabul edin. İçinizden
        kasd ederek yaptıklarınız bir yana,
        yanılmalarınızda size bir sorumluluk yoktur; Allah
        bağışlar ve merhamet eder " (el-Ahzâb, 33/5).
        Abdullah b. Ömer şöyle der: "Biz bu ayetler inmeden önce
        Zeyd b. Hârise'yi, "Zeyd b. Muhammed = Muhammed'in oğlu
        Zeyd" diye çağırırdık" .
        Câhiliye devrinde evlâtlık; nesep, evlenme, boşanma,
        miras, sihrî hısımlık gibi konularda öz çocuk gibi
        hükümler doğururdu. Evlâtlığın dul kalan eşi
        ile de evlenilmezdi. Çünkü o, evlât edinen erkeğin gelini
        sayılırdı. İşte Hz. Peygamber'in evlâtlığı
        Zeyd b. Hârise de Zeynep binti Cahş ile evlendi, fakat mutlu
        olamadılar. Çünkü gerçekte Zeynep ve ailesi bu evliliği
        arzu etmemiş, ancak Allah Rasûlü dünürcülük yapınca,
        şu âyete göre muvâfakatlarını bildirmişlerdi.
        "Allah ve Peygamberi bir iş hakkında hüküm verdiği
        zaman," gerek mümin olan bir erkek ve gerekse mümin olan bir kadın
        için, ona aykırı olacak şekilde diledikleri gibi
        davranmaya hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulune isyan ederse,
        şüphesiz o, apaçık bir sapıklıkla yolunu
        şaşırmıştır" (el-Ahzâb, 33/36).
        Hz. Peygamber'in sabır tavsiyelerine rağmen, sonunda Zeyd,
        Zeyneb'i boşadı. Zeynep iddetini tamamladıktan sonra da,
        evlâtlık hukuku lağvedildiği için Hz. Peygamber
        (s.a.s.) ile evlendi. Ayette şöyle buyurulur:
        "Sonunda mademki Zeyd eşiyle ilgisini kesti; biz onu,
        seninle evlendirdik ki, evlâtlıkları eşleriyle
        ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda mü'minlere bir
        sorumluluk olmadığı bilinsin" (el-Ahzâb, 33/38).
        Buhâri'nin naklettiğine göre Zeynep, Hz. Peygamber (s.a.s.)
        ile evlendikten sonra, onun diğer ailelerine karşı
        övünür ve şöyle derdi: "Rasûlullah sizi ailelerinizden
        isteyip nikâhladı. Beni ise yedi kat semalardan Allah (c.c.) o'na
        nikâhladı" (Sâbûnî, Tefsîru Ayâti'l-Ahkâm, II, 322).
        İslâm, gelinlerle evlenme yasağını öz çocukların
        eşlerine inhisar ettirdi. Ayette, "Kendi sulbünüzden gelmiş
        oğullarınızın karısı... size haram
        kılındı" (en-Nisâ, 4/23) buyurulur.
        Bu duruma göre, başkasının çocuğunu evlât
        edinmekle öz çocuk gibi hak ve görevler meydana gelmez. Evlât
        edinenin nafaka ve eğitim masrafları yükümlülüğü
        olmaz. Aralarında bir hısımlık
        doğmadığı için evlenme engeli de meydana gelmez.
        Miras cereyan etmez. Ancak nesebi bilinmeyen bir çocuğu, bir kimse
        "bu benim oğlum veya kızımdır" diye
        ikrarda bulunsa, bu çocuk onu tasdik etsin veya etmesin, nesebi ondan
        sabit olur ve aralarında miras cereyan eder. Diğer yandan evlâtlıkla,
        süt hısımlığı birbirinden farklıdır.
        Süt hısımlığı, bir kadının kendine
        ait olmayan süt emme yaşındaki bir çocuğu emzirmesiyle
        meydana gelir ve öz çocuk gibi evlenme engelleri doğar. Buluntu
        çocuk da, öz çocuk gibi sayılmaz (Elmalılı, Hak Dini
        Kur'an Dili, V, 3869-3900; Mehmed Zihni, Nimet-ı İslâm,
        İstanbul 1316 H., 3. Kısım, 271, 273).
        Ancak yukarıdaki hükümler yetim, öksüz, fakir, kimsesiz
        çocuklarla ilgilenmeme anlamına gelmez. Bu gibi çocuklar aileler
        nezdinde veya çocuk yuvalarında himâye edilir; bakılır,
        eğitilir, sanat ve meslek sahibi kılınır,
        evlendirilir. Müslüman, bu çeşit amellerden büyük ecir kazanır.
        Sadece, çocuğu kendi nesep hısımı yapamaz, büluğ
        çağından sonraki görüşmeler İslamî ölçüler
        içinde olur. Hîbe yoluyla dilediği kadar, vasiyet yoluyla ise
        malının üçte birini himâye ettiği kişiye
        bırakabılir.