Güneşin doğmaya başlama zamanı, tan vakti, güneşin
        doğmasından önceki alacakaranlık.
        Fecr (yahut fecir) sözlük anlamı yarmak demektir. Araplar
        yerden suyun toprağı yararak çıkıp akmasına
        inficâr derler. Sabah aydınlığına, şafak sökmesine
        ve tan yerinin ağarmasına da fâil manasında masdar
        olarak fecr derler ki, geceyi ve karanlığı
        aydınlığı ortaya çıkardığından
        dolayı ona bu ad verilmiştir.
        Namaz, oruç ve hac gibi ibadetler belli bir vakit içersinde yerine
        getirilir. Yani bu ibadetlerin belirlenen o zamanlarda yapılması
        şarttır. Bu vakitler ya güneşe göre veya aya göre
        tespit edilir. Mesela günde beş defa kılınan
        namazların vakitleri güneşe göre; yılda bir ay tutulan
        ramazan orucunun başlangıç ve sonu da, gökteki aya göre
        tayin ve tesbit edilir.
        Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde
        namaz kılınması yani beş vakit namazın vakti
        âyetle sabittir. Kur'an-ı Kerîm'de "Hiç şüphesiz
        namaz insanlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır"
        (en-Nisâ, 4/103) buyrularak buna işaret edilir. Bu, vaktin
        namazın farz olmasına sebep teşkil etmekte ve o vakitte
        kılınmasıyla da edasının bir şartı
        olmaktadır.
        Ancak bu vakitlerin başlangıcı ve sonu hadislerle
        tesbit edilmiştir. Meselâ sabah namazının vakti ne zaman
        başlar ve ne zaman biter? Bu, Hz. Peygamberce (s.a.s.)
        bildirilmiştir. İşte fecr kelimesi bize sabah namazı
        vaktinin geldiğini ve imsak vaktinin
        başladığını bildiren bir zaman parçasını
        anlatmaktadır.
        Fıkıh terimi olarak fecr, tan yerinin ağarması ve
        sabah vaktinin başlangıcı demektir. Ayet ve Hadislerde
        gecenin bittiğini gündüzün başladığını,
        yatsı namazı vaktinin bitip sabah namazı vaktinin
        başladığını, oruç tutacak kimse için yeme ve
        içmenin sona erdiğini ve imsak olduğunu bildiren anı ve
        zamanı ifade eder.
        Fecr kelimesi Kur'an-ı Kerîm'de vakit manasında, sabah
        vaktini bildirmek üzere birkaç yerde geçmektedir. Orucun başlama
        vaktini bildiren âyette: "Fecrin beyaz ipliği siyah iplikten
        sizce seçilinceye kadar (yani tan atana kadar) yiyebilir ve
        içebilirsiniz, (bu vakitten) sonra da, geceye kadar orucu tamamlayın"
        (el-Bakara, 2/187) buyurulmaktadır. Kadir geceşinin tan
        yerinin ağarmasına, şafak sökmesine kadar devam ettiğini
        bildiren ayette de; "O gece tan yerinin ağarmasına kadar
        bir esenliktir" (el-Kadr, 97/5) buyrulmaktadır.
        Bazıları, orucun başlangıç vaktini güneşin
        doğuşuna kadar getirmek istiyorlar veya sabah
        namazını gece namazı sayıp sabah namazı güneş
        doğuncaya kadar kılındığına göre oruç
        vakti de güneşin doğuşundan sonra
        başlamalıdır gibi bir yorum yapmak istemişlerdir.
        Halbuki bu ayet gecenin, fecrin doğuşuna yani tan atana kadar
        devam ettiğini bildirmektedir. Tan yeri ağarınca gece
        bitmiş olacağından oruç tutacak kimsenin bu andan
        itibaren yeme, içme ve cinsi ilişki gibi işlerden uzak
        durması gerekir. Nitekim Hz. Aişe'nin naklettiği bir
        hadiste: "Bilâl ezanı geceleyin okuyordu. Bundan dolayı
        Allah'ın elçisi: 'İbn Ümmi Mektum ezan okuyuncaya kadar
        yiyiniz, içiniz çünkü o fecr doğmadan ezan okumaz'
        buyurdu" (Buhâri, Savm, 17) denilmek suretiyle
        şafağın sökmeşinin orucun
        başlangıcı, vakti olduğu belirtilmiştir.
        İslâm hukukunda fecr, kâzib fecr ve sâdık fecr veya
        birinci fecr ve ikinci fecr olmak üzere iki kısma
        ayrılır.
        Fecr-i Kâzib veya birinci fecr, herhangi bir vaktin başlangıcı
        değildir. Namaz ve oruç açısından bir şey ifade
        etmez. Yatsı namazının vakti henüz devam etmektedir.
        Sabaha karşı doğuda tan yerinde ufuktan gökyüzüne
        yukarıya doğru dikey olarak piramit şeklinde yükselen
        bir aydınlık meydana gelir ki buna fecr-i kâzib denir.
        Araplar buna "zenebü's-sirhan" yani kurt kuyruğu diye
        isim vermişlerdir. Bundan sonra yine kısa bir süre karanlık
        başlar, bu karanlıktan sonra Fecr-i Sâdık meydana gelir.
        Ufukta yatay olarak boydan boya yayılıp dağılan
        aydınlığa fecr-i sâdık veya ikinci fecr denilir.
        Hz. Peygamber (s.a.s.): "Sakın ashabım sizi ne Bilâl'in
        ezanı ne de fecr-i müstatil sahurunuzdan alıkoymasın.
        Fakat siz sahur hususunda ufuktaki fecr-i müstatire itibar ediniz"
        buyurmuştur. Müstatil fecr-i kâzib, müstatir fecr-i sâdıktır
        (Müslim, Sıyam, 40-44).
        Fecr-i sâdıkla sabah namazı vakti girer, oruç yasağı
        başlar. Oruç ikinci fecrin doğuşundan güneşin
        batışına kadar devam eder. Sabah namazı da ikinci
        fecrin doğuşundan başlar, güneşin
        doğuşuna kadar süren zaman içinde kılınır.
        Yani fecr-i sâdık demek güneşin doğuşu demek
        değildir. Fecr-i sâdık ile güneşin doğuşu
        arasında yaklaşık olarak bir saat kadar veya biraz fazla
        bir vakit bulunduğu söylenebilir. Çünkü Cebrail, Peygamberimize
        birinci gün sabah namazını fecr doğunca
        kıldırmış, ikinci gün ise ortalık iyice
        aydınlandığı zaman kıldırmış ve
        bu iki vakit arasındaki zaman "senin ve ümmetin için
        vakittir, bu aynı zamanda senden önceki peygamberlerin de vakti
        idi" demiştir (es-Serahsı, I, 141).
        Fecr-i kâzib henüz gece vakti sayıldığından bu
        zamanda yatsı kılınabilir, oruç tutacak olan yiyip
        içebilir. Fecr-i sâdıktâ ise sabah vakti girmiş, gece
        bitmiş, yatsı vakti ve sahur vakti geçmiş demektir.