Medine'de aynı asırda yaşayan tabiîlerden yedi fakih.
        Emevilerin iktidarda bulunduğu yıllarda bazı sahâbe
        çocukları ve tabiînden kimselerin bu iktidar ve yönetime karşı
        gelip toplumda çeşitli karışıklıkların çıkması
        yüzünden bir kısım sahâbîler, tabiîler hükümet
        merkezinden uzak şehirlere çekilip İslâmi ilimlerle uğraşmışlardı.
        Onların ilmî çalışmaları ve çevrelerinde
        toplanan öğrencilerinin gayretleri daha sonra tefsir, hadis ve
        fıkıh gibi ilimlerin teşekkül ve tedvinini doğurmuştur.
        Tabiatiyle birbirinden uzak ve değişik toplumsal
        şartlara sahip olan bu şehirlerdeki bilginler arasında görüş
        farkları gittikçe belirgin hâle geliyor ve her şehirde
        kendisine göre bir fıkıh ekolü doğmaya
        başlıyordu. Bunların en etkili olanları Hicaz ve
        Irak ya da diğer adıyla Medine ve Kûfe ekolleriydi. Kur'an,
        sünnet ve sahâbîlerin icmâlarıyla hükmü belirtilmemiş
        olan meseleleri Iraklı bilginler, akıl ve ictihad ile
        çözmeye çalışıyorlardı. Hicazlılar ise daha
        ziyâde hadis ve geleneklerden hareket ediyorlardı.
        Dolayısıyla bunlara "Hadis" veya "Eser"
        ehli adı veriliyordu.
        İşte Hicaz ekolünü Fukahây-ı Seb'a denilen yedi
        fakih temsil etmektedir. Bunların başında Saîd b.
        el-Müseyyeb gelir. Bunlar, hakkında nass bulunmayan konularda
        ictihad yaparlarken en çok maslahata önem verirler ve genellikle
        ortaya çıkmamış problemler üzerinde durmaz ve bu gibi
        konularda görüş beyan etmezlerdi.
        Fukahay-ı Seb'a'ya bu ismin verilmeşinin sebebi, sahâbeden
        sonra fetva işinin bunlara kalması, ilim ve fetvanın daha
        çok bunlardan etrafa yayılması ve bununla şöhret
        bulmaları içindir. Nitekim onların
        yaşadığı asırda Salim b. Abdullah b. Ömer ve
        benzeri birçok tâbiî âlimler olmasına rağmen fetva
        işi en çok bu yedi fakihten soruluyordu (İbn Hallikan, Vefeyâtu'l-A'yân,
        I, 117).
        Bu yedi Fakih şunlardır:
        1- Saîd b. el-Müseyyeb (ö. 94/712): Tâbiîlerin reisi idi. Hadis
        rivâyeti, zühd, ibâdet ve takvayı nefsinde
        toplamıştı. Aynı zamanda rüya tâbirini de çok iyi
        biliyordu. Sa'd b. Ebı Vakkas ve Ebû Hureyre gibi bir grup
        sahâbîden ve Peygamber efendimizin hanımlarından hadis
        dinlemiştir. Ebû Hureyre'nin kızı ile evli idi ve
        hadislerin çoğunu da Ebû Hureyre'den rivâyet etmiştir.
        Kendisi der ki: Elli seneden beri cemâatle namazda imamın ilk
        tekbirini kaçırmadım ve elli seneden beri namazda bir
        adamın kafasına bakmadım (ilk safta durduğu için).
        Ayrıca elh yıl sabah namazını yatsı abdestiyle
        kıldığı söyleniyor. Kendisi şöyle diyordu:
        Allah'a ibâdet gibi insanı şerefli kılan ve Allah'a
        karşı günâh işlemek gibi insanı küçük düşüren
        bir şey yoktur.
        Emevi yöneticilerinden Abdülmelik b. Mervan'ın
        oğulları Velid ve Süleyman'ın veliaht olmalarına
        bey'at etmediği için Abdülmelik'in emriyle Medine valisi Hişâm
        b. İsmail tarafından kendisine elli değnek vurulup Medine
        sokaklarında teşhir edildi. Zâlimlerle ilgili şunu söylüyor:
        Zâlimlerin çevresindeki yardımcılarına ancak kalben
        nefret ederek bakın, ta ki amelleriniz yok olmasın. Said b. el
        Müseyyeb Medine'de vefat etmiştir.
        2- Ebû Bekr b. Abdirrahman b. Hâris b. Hişâm (ö. 94/712):
        Tâbiîlerin ileri gelenlerindendir. Kureyş Rahibi diye
        adlandırılırdı (İbn Hallikan, a.g.e., I, 117).
        3- Kasım b. Muhammed b. Ebı Bekr es-Sıddîk (ö.
        107/725): Tâbiîlerin ve zamanının en üstün
        şahsiyetlerindendi. İmam Mâlik, "Kasım bu ümmetin
        fakihlerindendir" diyordu. Kendisi bir grup sahâbîden rivâyet
        etmiş, kendisinden de tâbiîlerin büyüklerinden bir cemâat
        rivâyet etmiştir. Mekke ve Medine arasında bulunan ve Kudeyd
        denilen bir yerde vefat etmiştir (İbn Hallikan, a.g.e., IV,
        60).
        4- Urve b. Zübeyr b. el-Avvâm (ö. 94/712): Alim ve sâlih bir zat
        idi. Kur'an-ı Kerîm kıraatlarıyla ilgili kendisinden rivâyetler
        yapılmıştır. Kendisi teyzesi olan Hz. Âişe'den
        hadis dinlemiş, ondan da İbn Şihâb ez-Zührî ve diğer
        bazı âlimler rivâyet etmiştir. Medine'de kendi adıyla
        anılan Urve kuyusunu kendisi kazdırmıştır.
        Medine yakınında Fur' denilen bir köyde vefat etmiştir
        (İbn Hallikan, a.g.e., III, 255-258).
        5- Süleyman b. Yesâr (ö. 107/725): Âlim, âbid ve güvenilir bir
        zat idi. Kendisi, İbn Abbâs, Ebû Hureyre ve Ümmü Seleme'den
        hadis rivâyet etmiş, ondan da İmam Zührî ve büyük
        hadisçilerden bir grup rivâyet etmiştir (İbn Hallikan,
        a.g.e., lI, 399).
        6- Hârice b. Zeyd b. Sâbit (ö. 104/722): Kadri yüce âlim ve
        zâhid bir tâbiî idi. Zührî kendisinden hadis rivâyet etmiş,
        Medine'de vefat etmiştir (İbn Hallikan, II, 223).
        7- Ubeydullah b. Abdullah b. Ute b. Mes'ud (ö. 98/716): Belli-başlı
        tâbiîlerdendi. Kendisi İbn Abbâs, Hz. Âişe ve Ebû
        Hureyre'den hadis dinlemiş ondan da Ebu'z-Zenad, Zührî ve diğer
        bazıları rivayet etmiştir. Zührî, "Dört denize
        ulaştım" diyor ve onların arasında
        Ubeydullah'ı da zikrediyor. Ömer b. Abdilaziz, 'Ubeydullah'ın
        bir gecesi bana bütün dünyadan daha sevimlidir'; O'nun bir gecesini
        beytulmâlin parasından bin dinara satın
        alırım" diyordu. Medine'de vefat etmiştir (İbn
        Hallikan, a.g.e., III, 125).