Günümüz tıp ilminde insanlardan başlıca üç maksatla
      kan alınır. Muayene ve tahlil için, tedavi için ve başkasına
      nakletmek için.
      
              1. Muayene için: Duruma göre az veya çok miktarda kan alınabilir.
              Az miktardaki kan parmak uçlarından veya kulak memesinden,
              bebeklerde ise topuklardan alınır. Laboratuarda
              alyuvarları ve akyuvarları saymak, bunların biçimlerini,
              özelliklerini incelemek için parmağın ucunu delerek
              bir kaç damla kan almak yeterli olur. Bazı
              hastalıklarda kanda şeker, üre, kolesterin gibi bir takım
              maddeler bulunup bulunmadığını
              araştırmak amacıyla biraz fazlaca kan almak
              gerekir. Bu çokça kan kolun dirsek boşluğundaki
              toplardamarlardan alınır.
              2.Tedavi için: Kan basıncı (tansiyon) yükselmesi,
              kanda birtakım zehirli maddelerin toplanması gibi
              durumlarda, hastanın iyileştirilmesi için, yine kolun
              dirsek boşluğundaki toplardamarlardan iğne ile veya
              bunlardan biri kesilerek istenildiği kadar kan
              alınır.
              3. Kan naklı için: Sağlam bir kimseden, hastaya veya
              yaralıya verilmek üzere, toplardamarlardan kalın bir
              iğneyle istenildiği kadar kan çekilir (bk. "Kan
              naklı" maddesi).
              Kan aldırma daha önceki yüzyıllarda ve bazen günümüzde
              hacamat yöntemiyle de yapılmaktadır. Bazı
              hastalıkların tedavisi için, kanı deri üstünde
              bir yere çekip toplamak veya deriyi çizip biraz kan çıkarmak
              gerekir. Bu işleme "hacamat" denir. Hacamat için;
              şişe, çömlek, boynuz gibi aletler kullanılmıştır.
              Diğer yandan sülük yapıştırmak yoluyla da
              kan emdirilir.
              Akciğerlere kan hücumu, bronşit, böbreğin,
              kalbin dış zarının iltihaplanması gibi
              hastalıklarda, bu yerlerdeki deri üstüne "kuru
              hacamat" yöntemi uygulanır. Hacamat, şişe
              veya çömleğinin içindeki hava ateşle
              boşaltıldığı için, bu boşluğa
              rastlayan deri parçasına kan hücum ederek orasıönce kızarır,
              sonra morarır. Bu işlem iki üç dakika kadar
              sürdürülür. Bu usulle hacamat yapılan yerlerdeki kan,
              derinlerdeki organlardan deri üstüne çekilerek, iv organları
              kan hücumundan, az çok kurtarmak mümkün olur.
              Hacamatta ikinci yöntem "kanlı
              hacamat"tır. Kuru hacamat sonunda kızaran moraran
              yerler, hacamat zembereği veya mikroptan
              arındırılmış tıraş bıçağı
              ile ezilir Buralardan kan akmaya başlar. Bunlar pamukla
              silinerek, yeniden vantuz şişeleri kapatılır
              şişelerin vurulan yeri emmesi sonucunda kan, yavaş
              yavaş bunların içine dolar.
              Kanlı hacamat yöntemi, akciğerlere kan hücumu,
              zatürre, solunum yolundaki ağır iltihaplanmaları,
              ağrılar, kalbin dış zarının
              iltihaplanması, böbrek iltihabı... gibi
              hastalıklarda başvuruları bir yöntemdir. Diğer
              yandan görünürde hiçbir hastalığı
              olmadığı halde şişman ve kanlı
              insanlarda kan aldırmanın büyük faydası
              bulunduğu bilinmektedir.
              Günümüzün gelişen hekimliğinde çok etkili yeni
              ilaçlar ve kan alma yöntemleri uygulanmaktadır.
              Kan aldırma (hacamat) Hz. Peygamberin üzerinde durduğu
              ve ümmetini teşvik ettiği bir konudur (bk. ‚Hacamat"
              maddesi). Rasûlüllah (s.a.s) bizzat kendisi de bir çok defalar
              kan aldırmıştır. O'nun, kameri ayın
              onyedisinde, ondokuzunda ve yirmibirinde kan
              aldırdığı rivayet edilir (bk. Tirmizi,
              Tıbb, 12; Ebû Dâvud, Tıbb, 5). Enes b. Malık
              (r.a)'ın naklettiğine göre, Hz. Peygamber'in vücudunun
              kan aldırdığı yerler, boynun arka
              yanlarındaki iki damarla, iki omuz arasında kalan
              kısımdır (Ibn Mâce, Tıbb, 21). Ibn Abbas
              (r.a), Rasûlüllah (s.a.)'den şöyle dediğini rivayet
              etmiştir: "Mirac gecesi, hangi melek topluluğuna
              rastladıysam onlar bana; "Ey Muhammed kan aldırmaya
              devam et ve ümmetine de bunu emret" diyorlardı"
              (Tirmizi, Tıbb, 12; Ibn Mâce, Tıbb, 20; Ahmed b.
              Hanbel, Müsned, I, 354).
              Kan aldırmanın şekli ve tıbbî yararları
              konusunda Allah'ın elçisi şöyle buyurmuştur:
              "Aç karınla kan aldırmak daha uygundur. Bunda
              şifâ ve bereket vardır. Diğer yandan kan
              aldırmak aklı ve hafızayı güçlendirir"
              (Ibn Mace, Tıbb, 22).
              Ramazanda oruçlu iken ihtiyaç olduğundan kan
              aldırmak mümkün ve caizdir. Ancak oruçludan kan alınması,
              vücudu zayıf düşürecek ve oruç tutmayı
              zorlaştıracaksa mekruh olur. Hz. Peygamber'in, oruçlu
              iken kan aldırdığı nakledildiği gibi,
              başkalarını oruçlu iken aldırmaktan
              nehyettiği de rivâyet edilmiştir (bk. Buhârî, Tıbb,
              II, Savm, 32; Ebû Dâvud, Savm, 28, 29, 30; Tirmizî, Savm, 59,
              61; Ibn Mâce, Sıyâm, 18; Ahmed b. Hanbel, V, 363, 364, I,
              248). Bu duruma göre zaruret olmadıkça Ramazan da, gece kan
              aldırmayı tercih etmek daha uygundur.