Saç, sakal, el veya ayakları kına yahut başka bir
        şeyle boyamak. Kınayı sulandırıp eline sürmek.
        İslâm'ın çıkışından önce yahudi ve
        hristiyanlar güzel görünme ve süslenmenin ibadetle bağdaşmadığını
        düşünerek, saçı boyayarak rengini değiştirmekten
        kaçınırlardı. Hz. Peygamber (s.a.s) müslümanları
        başka milletleri aynen taklitleri sakındırmak ve onlara
        bağımsız bir kişilik kazandırmak için emir ve
        tavsiyelerde bulunurdu. Saçı ve sakalı kına veya
        başka boya maddesi ile boyamak da bunlar arasındadır.
        Ebû Hureyre'den nakledilen bir hadiste şöyle buyurulur:
        "Yahudi ve hristiyanlar (saçlarını) boyamazlar. Siz
        onların aksini yapınız. Yani saçlarınızı
        boyayınız" (Buhârî, Enbiyâ, 50, Libâs, 67; Müslim,
        Libâs, 80; Ebû Dâvud, Tereccül, 18; Nesaî, Zîne, 14; İbn Mâce,
        Libas, 32; Ahmed Hanbel, Müsned, II, 240, 260, 309, 401). Buradaki emir
        bağlayıcı olmayıp, nedb (sevimli amel) ifade eder.
        Nitekim uygulamada ashab-ı kiramdan Hz. Ebû Bekir ve Ömer, Hz.
        Ali ve Ka'b ve Enes (r.anhüm) gibi bazıları da
        boyamamıştır.
        Kullanılan renge ve boya malzemesine gelince, genellikle saç
        boyası yaşlı erkeklerin beyazlaşan saçları için
        söz konusu olunca, siyah renk, yaşlı kimseyi, olduğundan
        çok genç gösterir. Bu durum kınalama veya boyamayı
        amacından uzaklaştırabilir. Nitekim, Mekke'nin fethi günü,
        Hz. Ebû Bekr'in yaşlı babası Ebû Kuhâfe'nin saçlarının
        ağaç çiçekleri gibi beyazlaştığını gören
        Allah elçisi şöyle buyurmuştur: "Bu beyaz saçı
        değiştiriniz ve siyahtan sakınınız" (bk.
        Ebû Dâvud, Tereccül, 18; Nesaî, Zîne, 15; Ahmed b. Hanbel, l, 165,
        356, II, 261, 499, III, 160, 322). Ancak saçı beyazlaşan
        kimse genç olursa, siyaha boyamasında da bir sakınca görülmemiştir.
        Nitekim Sa'd b. Ebî Vakkas, Ukbe b. Âmir, Hasan, Hüseyin ve Cerîr
        gibi sahabelerin bunu uyguladıkları nakledilir (Yusuf el-Kardâvî,
        el-Halâl ve'l Harami; 'l-İslâm, Terceme, Mustafa Varlı,
        Ankara 1970, s.102, 103).
        Boya malzemesi olarak kına kullanımını Allah
        Rasulü'nün teşvik ettiği bilinmektedir. Bir hadiste şöyle
        buyurulur: "Saçın beyazlığını
        değiştirmek için kullandığınız
        şeylerin en iyisi, kına ve keten bitkisidir" (Ebû
        Dâvud, Tereccül, 18; Tirmizî, Libâs, 20; Nesaî, Zîne, 16; İbn
        Mâce, Libas, 32; Ahmed b. Hanbel, V, 147, 150, 154, 156, 169). Diğer
        yandan Hz. Peygamber'in bir yerinde sivilce veya cerahatlenmiş bir
        çıban çıksa, bunun üzerine kına sürdüğü
        nakledilir (bk. İbn Mace Tıbb, 29). Bu duruma göre,
        Rasûlüllah (s.a.s)'ın kınayı cildin tedavisi için
        kullandığı anlaşılmaktadır. Enes b. Mâlik,
        Hz. Ebû Bekr'in saçını kına ve ketenle, Hz. Ömer'in de
        yalnız saf kına ile boyadığını
        nakletmiştir (Yusuf el-Kardâvî, a.g.e., 103).
        Erkeklerin süs için el ve ayaklarını kınalaması
        mekruhtur. Kadınların el ve ayaklarını
        kınalaması ise caizdir. Erkek veya kadının beyaz saçı
        sarı veya kızıl renge boyaması müstehap görülmüş,
        siyaha boyamaları ise sağlam görüşe göre, caiz
        görülmemiştir. Boya malzemesi olarak kına ve vesîme
        denilen, boya sanayiinde kullanılan bir bitkinin tercih edilmesi
        tavsiye edilmiştir (İbn Âbidîn, Reddü'lMuhtâr, Terceme,
        Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1982-1988, XV, 378, XVII, 314).
        El, ayak veya başa sürülen kınanın katı olan
        malzemesi temizlendikten sonra deri veya saçlarda bıraktığı
        renk suyun nüfûzuna engel değildir. Bu yüzden abdest veya gusle
        mani olmaz (İbn Âbidîn, a.g.e., l, 224).