eXTReMe Tracker

Dinimizi doğru şekilde öğrenmek için 22 NİSAN 1995

 

Dinimizi doğru olarak öğrenebilmek için müctehid olmayanların, fıkh kitâblarına göre amel etmeleri lâzımdır. Âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkarmaları câiz değildir. Zaten bu mümkün de değildir. Alimler söz birliği ile, ta hicri 4. asırda, mutlak bir müctehidin olmadığını ve bundan sonra da olamayacağını bildirdiler.

Fıkh kitâblarına uymıyan bir âyet-i kerîme veya bir hadîs-i şerîf görülürse, fıkıh kitaplarının yanlış olduğu zannedilmemelidir. Bu âyetin veya hadîsin neshedilmiş veya te'vîlli olduğu anlaşılmalıdır. Bunun için, imâm-ı a'zam Ebû Hanîfe'nin veya diğer müctehidlerin bir sözü, bir hadîs-i şerîfe uygun olmazsa, bu hadîs-i şerîfi bilmiyormuş demek câiz değildir. Çünkü, bu hadîsi işitmiş, fakat sahîh olduğuna inanmamış veya te'vîl edilmesi lâzım olduğunu anlamıştır demelidir. Bunun için büyük âlim Hâdimî hazretleri (Berîka) kitabında, "Bize, tefsîr kitâblarına, hadîs-i şerîflere göre amel etmek emir olunmadı. Fıkıh kitâblarına tâbi olmamız emir edildi." buyurmaktadır.

Fıkıh kitaplarına göre amel edebilmek için de, her müslümanın dört mezhepten birine tâbi olması lâzımdır. Bağlı olduğu mezhebe sâdık olmak, her işini mezhebine uygun yapmak şarttır. Bir mezhebe göre amel etmek, taassub değildir. Taassub, diğer üç mezhebi haksız bilmek, onları incitmektir. Çünkü, dört mezhebin herbiri haktır, doğrudur.

Asırlardır, bir mezhebde bulunan, diğer üç mezhebdeki müslümanları kardeş bilmişlerdir. Onları incitmemişlerdir. Birbirlerini sevmişler, yardım etmişlerdir.

İnanışları birbirine uymayan ve Eshâb-ı kirâmın inanışlarına hiç benzemeyen kimselerin birleşmeleri, kardeş olmaları düşünülemez. Din cahilleri, müslümanları aldatmak için, kendi felâket yollarına sürüklemek için, kardeşlik maskesi altında bölücülük yapıyorlar.

Bütün müslümanların Ehl-i sünnet inanışında birleşerek, Allahü teâlânın emrine uymaları, bu ortak inanışın hâsıl edeceği rahmet-i ilâhiyyeye, kardeşliğe, karşılıklı sevgiye kavuşmaları lâzımdır. Ehl-i sünnetin amelde dört mezhebe ayrılmalarını dînimiz rahmet ve merhamet olduğunu bildirmektedir. Amelde mezheblerin bir tane olmayıp, çok olmasının, lüzûmlu, faydalı olduğu, akıl ile de kolay anlaşılmaktadır. İnsanların yaratılışları birbirlerine benzemediği gibi, sıcak çölde yaşıyanlara, bir mezhebe uymak kolay olurken, kutublara yakın yerlerde yaşıyanlara, başka mezhebe uymak kolay geliyor. Dağda yaşıyanlara, bir mezheb kolay iken, denizcilere, bu mezheb güç oluyor. Bir hastaya bir mezheb kolay iken, başka hastalık için, başka mezheb kolay oluyor.

Tarlada çalışanlarla, fabrikada, askerlikte çalışanlar için de, bu ayrılış görülmektedir. Herkes, kendine daha kolay gelen mezhebi seçip, taklîd ediyor veya bu mezhebe tamamen intikal ediyor. Bu şekilde dinin emirlerine uymak daha kolay oluyor. Mezhebsizlerin, istedikleri gibi, tek bir mezheb olsaydı ve herkes tek bir mezhebe uymaya zorlansaydı, bu hâl çok güç, hattâ imkânsız olurdu.

Sinsi din düşmanları, din bilgilerini öğrenmede esas olan nakli ya'ni muteber bir kitaptan nakletmeyi , âlimleri bir tarafa bırakıp herkesin kendi kafasına göre, anlayışına göre ibâdet etmelerini teşvik ediyorlar. Bunun için de, her fırsatta âlimleri, fıkıh kitaplarını kötüleyip dinin sadece Hadîs-i şerîflerden, Kur'ân-ı kerîm meâllerinden, tefsîrlerden öğrenilebileceğini söylüyorlar. Herkesi kendi anladığı ile ibâdet etmeye teşvik etmek, dini ortadan kaldırmak demek olur. Kendi anladığını, kendi düşüncesini doğru kabûl edene felsefeci denir.

Fıkıh kitapları, âlimlerin şahsi görüşleri, fikirleri değildir, Hadîs-i şerîflerin, Kur'ân-ı kerîmin açıklamasıdır. Başka bir ifadeyle, Kur'ân-ı kerîme, hadîs-i şerîflere en uygun amel etmek istiyenin fıkıh kitaplarına göre ibâdet etmesi şarttır. 

 

geri    mezhep    ileri