Günümüzde İslâm Ümmeti, İslâm’ı, iyi anlayamamakta ve bu yüzden de hayatlarında doğru bir şekilde tatbik edememektedirler. İslâm’ı sadece, kişinin Rabbiyle olan ilişkisi olarak ve yapması gereken ibadetleri de vicdanına bağlı olan bir takım istekler olarak görüyorlar. Ve bunların akabinde bir takım batıl fikirleri ve bidatleri İslâm’a uydurmaya çalışıyorlar. Fertlerinin hemen hemen hepsi Müslüman olsa da içerisinde bulunduğumuz gayri İslâmî toplum, İslâm’ı bu şekilde anlamaktadır. İşte Müslümanların neden bu halde olduklarını açıklayıp bu durumdan nasıl kurtulmaları gerektiğini açıklayacağız, İnşaALLAH.
3 Mart 1924 yılında sömürgeci kâfir İngilizler Hilâfet Devleti’ne nihai darbeyi vurdular, Hilafet ilga edildi. İslâm Ümmeti, sömürgeci kâfir devletlerin işgallerine ve büyük bir çöküntüye maruz bırakıldı. O günden beri kâfirler İslâm’ın yeniden hayata hâkim olmaması için İslâm Ümmeti üzerine fikrî, fiilî ve siyasî saldırılar yapmışlardır ve hâlâ da bu saldırıları devam etmektedir.
Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’e ve Sahabelerine zulmeden müşrikler, İslâm’ın ve Müslümanların karşısında çeşitli metotlarla durmaya çalışmışlardı. İslâm’ın şafağının belirmesiyle birlikte İslâm’a saldıran, atalarının yolunu takip eden, dün ve bugünün İslâm düşmanları, onları geride bırakacak kadar İslâm’a ve Müslümanlara saldırdılar ve halen de saldırmaktadırlar. İşte atalarını aratmayacak şekilde İslâm’a ve Müslümanlara saldıran kâfirler, İslâm’ın, Ümmet tarafından doğru şekilde anlaşılmaması için birçok hamleler yapmışlardır. İslâm Ümmeti’nin durumunu Âlim, Mütefekkir ve aynı zamanda Müçtehit olan Şeyh Takiyyuddin en-Nebhânî -ALLAH Azze ve Celle Ondan Razı Olsun- çok doğru bir şekilde tasvir etmiştir:
“İslâm Ümmeti Hilâfet yıkılmadan önce Cehennem çukurlarının kenarındaydı, Hilâfet yıkıldıktan sonra ise Cehennem’in içine yuvarlandı.” Bu tasvire göre baktığımızda şuan hakikaten de öyle olmuştur. Hilâfet yıkıldıktan sonra İslâm Ümmeti hakiki manada İslâm’ı anlayamamış ve yaşayamamıştır. Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem şöyle der:
إِنَّمَا الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ
“Muhakkak ki İmam, (Halife) Kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” (Ahmed b. Hanbel, Buharî, Muslim, Nesei)
İşte bu hadis çerçevesinde korunmaktan kasıt her türlü maddî ve manevî saldırılardan korunmak kastedilmektedir. Hilâfet Devleti yıkıldıktan sonra ise Müslümanlar, kâfirlerden gelen fikrî saldırılara karşı koyamamış ve onları, İslâm’dan sayıp onları benimsemişlerdir.
Kâfirlerin bu saldırılarına karşı koymak ve Ümmeti kalkındırmak isteyen İslâmî ve gayrî İslâmî birçok hareket olmuştur. Bunların başarılı olamamalarının ana müsebbibi ise İslâm’ı, fikir ve metot olarak anlamada yaşadıkları büyük zafiyettir. Bu zafiyet yüzünden İslâm Akidesi’ni perdeleyen faktörlerden etkilendiklerinden dolayı, vakıayı kaynak edinerek, ALLAH’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal kılan bu küfür nizamına dokunmadan, onların uydurdukları İslâm dışı hükümlere çatmadan, hakkı batıldan ayırmadan bu küfür nizamı içerisinde İslâm’ı sadece ferdî ibadetlerden müteşekkil zannedip İslâm’ı yaşamaya çalışıyorlar (içerisinde bulunduğumuz bu küfür nizamını değiştirip İslâm’ı hayata hâkim kılmayı akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar!) ve İslâm ile çelişmesine rağmen hürriyetlere, Demokrasiye, Laikliğe, Kapitalist ve Sosyalist düzenlere çağırdılar, İslâm ile çelişmesine rağmen bunları İslâm’dan saydılar.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, bir toplantıda yaptığı açıklamada; “İslâm; Demokrasiyi, Cumhuriyeti, Laikliği içerisinde barındıran bir Dindir(!)” diye batıl fikirleri İslâm’dan saymaktadır. Başka birileri de Sosyalizm’le İslâm arasını uzlaştırma teşebbüsüne girerek; “Ebu Zerr RadiyALLAHu Anh, Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’den sonra ilk Sosyalisttir”(!) ve “Komünist partiler, celselerini Kur’an-ı Kerim’den ayetler okuyarak açıyorlardı” diyerek buna benzer nice kokuşmuş şiarlar ve ibareler kullanıyorlardı.
مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ
“Kim bizim Dinimizden olmayan bir hususu sonradan ihdas ederse o reddolunur.” (Buharî, 2499; Muslim, 3242; Ebu Davud, 3990; İbni Mace, 14; Ahmed b. Hanbel, 25124)
İşte Hilâfet Devleti’nin yıkılmasıyla birlikte savunmasız kalan İslâmî Beldeler bu ve benzeri şekillerde kâfirlerin yerli işbirlikçileriyle batıl fikirlerden nasiplerini aldılar. Ve ayrıca getirdikleri bu batıl fikirlerle birlikte kendilerinin ihdas ettiği ve içeriğini düzenledikleri din mefhumunu da yerleştirmeye çalıştılar, bununla bağlantılı olarak “İslâm’ın sadece inanç, ibadet ve ahlakla ilgili hükümler içerdiğini, hayata ve devlete yönelik hükümler içermediğini” yaydılar.
İşte kâfirlerin bu tür çalışmalarından sonra Müslümanlar, İslâm’ı artık doğru anlayamadıklarından ve doğal olarak onu yaşamaktan uzaklaştılar. Şu içerisinde bulunduğumuz yaz aylarında topluma baktığımızda insanlarda İslâm’ın doğru anlaşılamamasının neticelerini görmek mümkün. Toplumda yazın verdiği etkiyle birlikte insanlar açık saçık dolaşmakta, fuhşiyat sürekli artmakta, içkiler su gibi akıtılmakta, insanlar arasında menfaatçi ilişkiler yükselmekte vs… bu tür insanlara “Müslüman mısın?” diye sorsanız “Elhamdülillah Müslüman’ım” derler. Fakat davranışlarına ve yaptıkları fiillerine baktığınızda bir Müslüman’ın yapmaması gerekenleri yaptıklarını görürsünüz. Bunun sebebi de İslâm’ı sadece, “kişinin ALLAH ilişkisi ve kalp temizliği” olarak gördüklerinden davranışlarını da ona göre şekillendirmektedirler. Daha bunları saymakla bitiremeyiz. Böyle bir durumda Müslümanlar İslâm’ı sadece, kişinin Rabbiyle olan ilişkisi olduğunu ve sadece inanç, ibadet ve ahlakla ilgili hükümler içerdiğini düşündüklerinden dolayı, toplumda bulunan bu çarpık düzenlere, ilişkilere ses çıkarmamakta “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” düşüncesiyle kendini bunlardan soyutlamaya çalışmaktadırlar. İslâm’ın hayata ve devlete yönelik hükümler içermediğini düşünerek, ona hükmeden gayrî İslâmî devlete ve onun tatbik ettiği beşer kurallarının hâkim olduğu nizama bakmaksızın, yöneticilerinden bazılarının bir takım İslâmî davranışlarına da aldanarak, alternatiflerden de bîhaber bir halde sistemden razı olup bu sistemin bekasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmaktadırlar.
Ancak tüm bunların karşısında bir şey vardır ki, o da İslâm’ın kendisidir. Çünkü İslâm; kişinin Rabbiyle, kişinin kendisiyle ve kişinin diğer insanlarla alakalarını tanzim eden ilahî bir Din’dir. Dolayısıyla onda inanç, ibadet ve ahlakla ilgili hükümler olduğu gibi, muamelat ve ukubatla ilgili hükümler de vardır. Kendine has bir yönetim nizamı, iktisadî nizamı, içtimai nizamı, maliyesi ve dış siyaseti vardır. Kısacası İslâm; hayatı tam anlamıyla kuşatan hükümleri ihtiva eden bir Din’dir.
İşte İslâm’ın bu özelliklerinden dolayı kâfir Batı ve yerli işbirlikçileri, İslâm’ı ve Müslümanları kendilerine düşman bellediler. Ta ki İslâm’ın bu vasıflarını ortadan kaldırıp, İslâm’ı kendi din anlayışlarıyla uyumlu hale getiresiye kadar.
وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُم
Yahudiler ve Hıristiyanlar, sizden asla razı olmazlar, ta ki siz, onların dinine tabi olasıya kadar. (el-Bakara 120)
Bu sebeple kâfir Batı, İslâm’a ve İslâm’ı, hayatlarında hâkim kılmak isteyen Müslümanlara yönelik saldırılarını sürekli artırmaktadır.
İşte kâfirler tarafından yapılan bu saldırılara karşı koymak için ve İslâm’ı, sadece fertler bazında değil, tüm İslâm Âlemi arasında doğru bir şekilde yaşamamız için İslâm’ı, fikir ve metot olarak kavrayıp, buna binaen hayata hâkim kılarak yaşantımıza O’nu yerleştirmeliyiz. Fikir olarak almamız gerekenler, İslâm’ın temel fikrini benimseyip O’nun, hayatın tüm sorunlarına çözüm getirecek kapasitede bir İdeoloji olduğunu kavramamızdır.
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمْ الإسْلامَ دِين
Bugün Dininizi kemale erdirdim, size olan nimetimi tamamladım ve size Din olarak İslâm’ı seçtim. (el-Maide 3)
ALLAH Subhanehû ve Teâlâ ayette de belirttiği gibi İslâm Dini artık hiçbir noksanı olmayan tamamlanmış eksiksiz bir Din’dir. İşte bu ayete binaen Müslümanların İslâm’dan başka arayışlara girmemesi gerekir. Çünkü İslâm, kemale erdirilmiş tek sahih Din’dir ve O, hayatın her alanına bir hüküm koymuştur.
Metottan kastedilen ise Rasulullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’in bizlere göstermiş olduğu tek ve değişmeyen ve Ahiret’e kadar da değişmeyecek olan yoldur.
وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا
Rasul size ne getirdiyse onu alın (benimseyin) ve sizi neyden nehyettiyse onu terk edin. (el-Haşr 7)
تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا كِتَابَ اللَّهِ وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ
“Size iki şey bırakıyorum, onları terk etmedikçe asla yolunuzu kaybetmezsiniz. Bunlar; ALLAH’ın Kitabı ve benim Sünnet’imdir.” (ibni Hişam Sireti; Malik, Camia,1395)
Günümüz yaşantısına baktığımız zaman, ALLAH Rasulü SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’e Risalet gelmeden önceki cahilî düzenle hemen hemen aynı olduğunu görürüz. O cahilî düzeni ALLAH Rasulü SallALLAHu Aleyhi ve Sellem nasıl İslâmî bir düzene çevirdiyse bugün de, tüm Müslümanların ALLAH Rasulü SallALLAHu Aleyhi ve Sellem’i örnek almaları gerekir ki bu cahilî düzeni, gayrî İslâmî düzeni ortadan kaldırıp İslâm’ı hayata hâkim kılsınlar.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ
Ey iman edenler! ALLAH ve Rasulü sizi, size hayat veren şeye davet ettiğinde ona icabet edin! (el-Enfal 24)
Son olarak İslâm Ümmeti içerisinde ALLAH’a hamd olsun ki, İslâm’ın hayata hâkim olması gerektiğini, Hilâfet’in ehemmiyetini ve farziyetini idrak eden ve bu uğurda mücadele eden samimi Müslümanlar bulunmaktadır ve Ümmet’te yavaş yavaş bu mücadeleye ortak olmaktadır. Kendilerine yeniden izzeti, şerefi kazandıracak, İslâmî hayatı yeniden başlatacak ve kâfirlerin sömürü, işgal ve tasallutundan İslâm Ümmeti’ni kurtaracak olan Raşidî Hilâfet Devleti’nin ikamesi için çalışmaktadırlar.
ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ
“… Sonra Nübüvvet Minhâcı üzere Raşidî Hilâfet olacak.” (Ahmed b. Hanbel, Müs. Kufiyyîn, 17680)
Ve ALLAH Subhanehû ve Teâlâ’nın izni ve yardımıyla İslâm Ümmeti çok yakında Hilâfet Devleti’nin rayesinin dalgalandığına şahit olacaklardır.
Bi iznillahi Teâlâ…
İsrafil Kibaroğlu