Bugün ellerinizi her zamankinden daha çok açın. Avucunuza melekler gül koysun, yüreğiniz coşsun. Kadir geceniz hayırlara vesile olsun.
Kuran da Kadir Gecesi için Leyletü’l kadri hayrun min elfi şehrin Kadir Gecesi bin aydan hayırlı bir gecedir diye buyuruluyor. Bu nedenle bu geceyi ihya edelim.. Kadir geceniz hayırlı olsun..
O gece boyunca melekler, Rablerinin izniyle ölü canlara hayat taşımak için bölük bölük inerler; her çeşit barış, huzur, saadet ve güven taşırlar… ta şafak sökünceye dek!.. Bu mübarek Kadir Gecesinde ALLAH dualarınızı kabul etsin.
Kadir Gecesi değer gecesidir, ALLAH tarafından değerli kılınmış bir gecedir. Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Bu gece bir ömürden daha hayırlıdır. Ellerin açıldığı, gözlerin dualarla yaşardığı, kalplerin okşandığı Kadir Gecesinde bütün insanların günahlardan uzaklaşıp tövbelerinin kabul edilmesini niyaz ederiz. ALLAH tüm inananları iman yolundan ayırmasın
Kadir gecesi Ramazanın son on gecesidir. Kim ki bu gecede ecir dileyerek ibadet için kıyam ederse ALLAH, onun önceki ve sonraki günahlarını affeder.” (Müslim)
evet subhanALLAH ne kadarda degerli bir gün, dediginiz gibi belkide bu gecedir. ramazanin son 10 gününü degerlendirmek lazim ibadetleri artmak lazimdir.
ALLAHu Teâla şöyle buyuruyor:
“Ramazan ayı insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kuran indirilen aydır.” (Bakara: 185)
“Ha Mim. Andolsun o Kitab-ı Mübine ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyızdır.” (Duhan: 1-3)
“Muhakkak ki biz onu (Kuranı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sana haber veren oldu mu? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. (Kadir: 1-3)
Bu nasslar bize Ramazan ayının ve Kadir gecesinin mübarek ve hayırlı, hem de bin aydan daha hayırlı oluşunun sebebi olarak onda Kuranın indirilmesi olduğuna dikkat çekiyorlar. Bu ay ve günlerin fazileti, mübarek ve hayırlı oluşu, madem ki Kuranın o ayda ve günde indirilmiş ya da indirilmeye başlamış olmasına binaendir, o zaman bu hayır, bereket ve fazilet kaynağı niçin bizim hayatımızda hakim değil? Niçin ondan uzak duruyoruz? Zira Kuranın hayrından, bereketinden ve faziletinden sadece onu okuyarak ya da ezberleyerek ya da hatim ederek yararlanamayız. Elbette bunları yapmalıyız. Fakat onlarla yetinmemeliyiz. Çünkü o ALLAHın bize gönderdiği Şanlı Rasulün, rasullük belgesi (mucizesi), risaletinin esası, müminler için hidayet, nur, şifa ve rahmettir. ALLAHın bize gönderdiği ve tabi olmamızı emrettiği dosdoğru yoldur.
Değerli Kardeşlerim, her ne kadar heyecanın ve hüznün olduğu bir Ramazan ayına daha giriyor olsak da, Ramazan ayımız mubarek olsun ve İnşa’ALLAH hayırlı amellerinizle ve yapacağınız dualarla bu ayın hayırların en büyüğüne vesile olmasını Rabbimden dilerim.
Tam onbir ay boyunca bu Mübarek ayı büyük heyecanla bekliyoruz..
Bu ayı diğer aylardan ayıran en önemli fark Kur’an-ı Kerimin bu ayda indirilmiş olmasıdır. Rabbimiz şöyle buyuruyor;
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’anın indirildiği aydır.” (Bakara 185)
Bu ayda Kur’an-ı Kerim’in nazil olması dahi başlı başına bu ayın değerini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte bu ay günahların silindiği, duaların kabul olduğu, bereketin ve evlerdeki saadetin arttığı, sabırların sınandığı ve yaptığımız herhangi hayırlı bir amelin mukafaatının katlandığı bir aydır. Bu durumda böylesi güzel bir aya kavuştuğumuz için insanın sevinmemesi heyecanlanmaması imkansızdır. Çünkü bu ayda Rabbim kullarının hatalarının silinmesi ve ecirlerinin artması hususunda tabiri caizse büyük bir fırsat tanımıştır. O halde her AKILLI kul bu ayın değerini bilmeli ve Rabbisinin kendisinden razı olması ve kendisiyle iftihar etmesi için hayırlı amellerini arttırmalı.
“Ramazan ayı size bir bereket ayı olarak gelmiştir. ALLAH’u Teala bu ayda rahmetiyle sizi kuşatır. Bu ayda rahmet indirir. Hataları siler, duaları kabul eder. ALLAHu Teala bu ayda hayr hususundaki yarışlarınıza bakar ve meleklere karşı sizinle iftihar eder. ALLAH’a karşı hayr ortaya koyunuz. Çünkü bedbaht kişi bu ayda ALLAH’ın rahmetinden mahrum olan kişidir.” (Tabarani)
Ebu Hureyre’den rivayet edilen günahların silinmesi hakkında; “Her kim iman ederek ve karşılığını sırf ALLAH’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır.”
SubhanALLAH bu hadiste Rabbimizin merhametini görmekteyiz. Rabbimiz kuluna hiç bir zaman zülmetmez ama kul kendine hep zülmetmiştir. Kulun işi bu kadar kolayken o herzaman herşeyi kendine zorlamıştır. Üstelik bunun içinde her zaman şeytan bahane edilmiştir. Oysa bu ayda Rabbimiz Cehennem kapılarını kapatıp Cennet kapılarını sonuna kadar açtığı gibi şeytanlarıda zincire vurmuştur.
Deccaliyetin son temsilcileri İslam’ın bahadırlar yurdu olan Horasan’da benzeri görülmemiş bir katliam yapıyor. Elliden fazla devlet, yeryüzünde filizlenmeye çalışan tek bir İslam Devleti’ni yok etmek için tek bir yerde toplanmışlar. İncil’deki ifadesiyle, kurtlar küçük kuzuyu yemek için bir araya gelmiş. Fakat gariptir ki, zamanında bir Müslüman kadının feryadını işitip bütün ordularıyla o bir tek kadının yardımına koşan gayretli ümmetin torunlarında gündemler başka….
Evet, gözlerimiz Filistin vahşetinde destanlaşan kahramanlıklar yapan yiğit mücahid ve mücahideleri arıyor. Hani nerede mitinglerden mitinglere koşan yiğitler? Hani nerede kafire karşı hiç olmazsa öfkelenen, geceleri uyuyamayan Müslümanlar? Ümmeti “kutsal bir cihad”a davet edercesine İsrail’i boykota davet eden hararetli gençler neredeler? Doğruya, Afganistan’a çöreklenen hangi devletin malını boykot etsinler ki? Bir neslin işgücünü Almanya’ya göndermiş bir milletin evlatları en fazla akrabalarının getirdiği çikolataları yemezler. “Coca-cola” yı boykot eden “Mercedes”li, “Peugeot” lu arkadaşlar cihad vazifelerini yerine getirdiler ne de olsa.. Bir tek cepheye duyarlı olmak yeterlidir çünkü “boykot Müslümanları”na. Afganistan’ı, Çeçenistan’ı, Somali’yi kim vurursa vursun; onlar İsrail’i boykotettiklerini zannederek cihad vazifelerini ifa etmişler ne de olsa….
Sahi Bombaların patladığı Gazze sokaklarını canlı olarak veren televizyonlarını izleyip ah-u enin eden, dua eden milyonlar aynı hissiyattalar mı acaba? Ya internet sitelerinden Gazzelilerin telefonlarını arayıp bulup onları teselli eden duyarlı kardeşler? Bulamadığınız Afganların, Peştunların hallerini gösteren televizyonlar mı, yoksa Afganlı kardeşlerinizin telefon numaraları mı? Dağları mesken tutmuş bir milletin hatlarına öyle basit birkaç numarayla ulaşamıyoruz maalesef… O yiğitlerin manevi yüksek santrallerine ulaşmak gerekiyor. Gazze ümmetin kucağındaki yavrusuydu, diri diri yakılırken boğuk da olsa birkaç ses geliyordu. Afganistan, ümmetin izzetini koruyan babası, boğuşurken dinin izzeti için onlarca çakal ve sırtlanla, o sesler de gelmiyor. Hani şu “tarafımız belli olsun” sesleri…
Yoksa, şimdi tarafımız belli değil mi? Duyamıyorum, yoksa Filistin’e “ümmetin davası” diye bağıranlar, şimdi fısıltılarla “terörizme karşı mücadele” efsununu mu üflüyorlar? Filistin’deki ümmetin kayıplarına “ölü” diyen “İslami medya” ayıplanırken, “öldürülen militanlar”ı avaz avaz bağıran kanallara tepkisizliğimiz, hatta çok acıdır, belki içten içe sevinişimiz bizim tarafımızı gösteriyor aslında… Belki de “Gazze”de şeriat davası olmadığı için, Gazze bizim rahatımızı bozmayacağı için Gazze’yi tutuyorduk maç izler gibi. Halbuki bunlar tehlikeli görünüyorlardı. Bunlar şeriatı Muhammedi’yi dava ediyorlardı. Bunlar, gözlerini dünyanın hakimiyetine dikmiş gözüpek, yılmaz dev kâmetlerdi. Bu hareketin neticesinin eninde sonunda bizi bulacağını, bizi rahat döşeğimizden kaldıracağını, cennet vatanımızdan uzaklaştıracağını hissediyorduk içten içe. Çünkü bizler bilgili bir ümmettik. Kendi Peygamberimiz’in hayatında okumuştuk aynı hadiseyi. O da dünyanın iki büyük süper gücüne meydan okumuştu elindeki davayla.. Ve Allah, o davayı yeryüzüne hâkim kılmıştı. Şimdi de aynı izzeti, aynı davayı görmüştük, aynı nefhayı soluklamıştık. Ve belki de özümüzden kaçıyorduk aslında… Kim bilir…