Aynı çatıyı, aynı hayatı, aynı güzergâhı, aynı yolu paylaşan insanların birbirlerine karşı muhtelif vazifeleri olması tabiîdir. İnsanlara karşı her tavrımızdan, her davranışımızdan, her tutumumuzdan, her zannımızdan, her hareketimizden sorumluyuz. Cenâb-ı Hak, “Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi yaptıklarından sorumludur.”1 buyurur.
İnsanların gerek eşlerine, gerek çocuklarına, gerek kardeşlerine, gerek akrabalarına, gerek kapı komşularına, gerek arkadaşlarına, gerek din kardeşlerine, gerekse sair insanlara karşı birinci plânda vazîfeleri; sevdiklerinde ALLAH için sevmektir. Birlikte yaşadığımız insanlara karşı başarmamız gereken en büyük vazife de budur.
İnsanlar hatâsız olmazlar. Sevginin ise gözü kördür. Sevdiğimizi sıfır hatâsız kabul ederiz. Oysa bu kabullenişle ona haksızlık etmiş oluruz. Çünkü bu kabulleniş, hatâ yaptığında affetmeyeceğimiz mânâsını taşır. Bu ise, ona karşı haksızlıktır. Öyleyse, sevdiğimizi hatâsız kabul etmemeliyiz. ALLAH’ın affettiği ve affı tavsiye ettiği yerde biz ileri gider, hatâsını anladığı ve özür dilediği halde onu mahkûm edersek ona zulmetmiş oluruz. İnsanları affetmesini bilmeliyiz ve affı çok sık uygulamalıyız.
Bilhassa eşler birbirlerini çok sık affetmeliler. Birbirlerinin her hatâsını yüzüne vurmamalılar, barış yolunu kapamamalılar. Birbirlerinin takvâsını ve ALLAH korkusunu örnek almalılar. Birbirlerinin dîne olan bağlılığını, güzel ahlâkını, tatlı huylarını, iç güzelliğini takdir, tasvib ve taklit etmeliler.
Eşler arasındaki gâyet esaslı sevgi, şiddetli ilgi ve özgün alâka yalnız dünyâ hayatının ihtiyacından ileri gelmiyor. Bir kadın kocasına yalnız dünya hayatıyla ilgili bir eş değildir. Kadın kocasının ebedî hayatta dahi eşidir, hayat arkadaşıdır.
Devamını okuyun "Eşlerin vazifeleri"